"Sürgünde Batı Ermenistan" hükümeti ve Ermenilerin Doğu Anadoluya dönme planları ve faaliyetleri- QAFAR ÇAXMAQLIDAN AÇIQLAMA

24/05/2020 - 21:12 11 896 9   1  

   Çağdaş Ermenice basında ve Ermeni araştırmacıların eserlerinde "Batı Ermenistan" (Ermenice Արեւմտյան Հայաստան) adlı terime çok sık rastlanan ifadedir.  Ermenilerce "Batı Ermenistan” denilen yer, Türkiyenin Dağu Anadolu vilayetleri, “Tarihi Ermenistan'ın batı köşesidir. Burayı böyle tanımlamak aslında bilimsel yaklaşımdan uzaktır.  Guya "Batı Ermenistan” Ermeni Devleti kendi eğemenliğini  kaybettikten sonra da Bizans İmparatorluğu'nun sınırları içində olmuş, daha sonra Türklerin kontrolüne geçmiş, 1923 yılından ise Türkiye'nin  işgali altındadır. Ermenıistan Ensiklopedisindeki  “Batı Ermenista”ın tanımlamasında deniliyor ki, bu bölgenin Ermeni nüfusu 1915 yılında Tehcir Kanunu ile buradan göçettirilmiştir, ona katliam yapılmıştır. Coğrafi terim olarak  burası  Ermeni yazarların eserlerinde "Bizans Ermenistanı", "Osmanlı Ermenistanı", "Türkiye Ermenistanı" olarak da kullanılmakta. Ermeniler "Doğu Anadolu" ifadesini kökünden yanlış hesap ediyorlar...

Ermenilerce  "Batı Ermenistan" adlandırılan mekan aslında neresidir?  Ermenistan siyasi fikrinde derhal  derhal buna cevap bulursunuz: Osmanlı İmparatorluğu'nun Van, Erzurum, Elazığ, Bitlis, Diyarbakır, Sivas vilayetleri. Bu "altı Ermeni vilayetleri" ifadesi ilk kez siyasi terim olarak 1878 yılında Berlin kongresinde seslenmiştir. Daha sonra "Batı Ermenistan" kavramı Ermeni millliyətçi akımları tarafından "Büyük Ermenistan"ın bir parçası gibi öne sürülmüş ve Ermeni toplumu “üç Ermenistan”dan bahsetmişlerdi: a).Doğu Ermenistan (Kafkasya Ermenistan'ı), b).Batı Ermenistan (adıgeçen 6 vilayet) ve c). “Kilikya Ermenistanı” (Çukurova, Kozan ve b. ) Bu araziler "Büyük Ermenistan" denilen hayali devletin sınırlarını belirleyecekti ve hayal edilen “bu devlet” mutlaka kurulacaktı. Onlar kendilerini buna inandırmışlar. Ermeni ideolojisinde bu düşünce  yüz yıldan fazladır ki, kendisine yer bulmuştur. XX yüzyılın ilk yıllarından Ermeni siyasi ve toplumsal fikrinde “bu devletin” kurulacağına inananlar da vardı, inanmayanlar da. Bu fikri saçma bir düşünce adlandıranlar da olmuştu. Sovyetlerin önemli devlet adamlarından olan Ermeni kökenli Anastas Mikoyan "Büyük Ermenistan" fikrini ortaya atanları en büyük  suçlu adlandırmakta haklı mıydı? 1919. yılın Aralık ayında RK(b)P’nin Kafkas Diyar Kurulu üyesi, ermeni kökenli Anasytas Mikoyanın Vladimir Leninə göndermiş olduğu "Kafkasya meselesi hakkında" raporunda yazıyordu:

"... Ermeni şovinistleri emperyalist müttefiklerine ve devrım karşıtı general Denikin’e güvenerek, Karadeniz'den Akdeniz’e olan mesafeyi kapsayan yedi vilayetin dahil olduğu "Büyük Ermenistan"ın kurulması gibi artık suç düçünceye çevrilmiş hülyaya umut besliyorlar. Bu bölgede Ermenilerin olmaması ve sadece Müslüman nüfusun yaşaması da onları rahatsız etmiyor.

"Büyük Ermenistan" düşüncesi nüfusun büyük çoğunluğunun iradesine güvenilmeden yapılacak, çünkü o emperyalist silahının gücüyle bölgeye getirilecek, "Ermenistan"ın "suç örgütlerınden", Müslümanlardan temizlenmesi yoluyla, enkaz ve masum "yabancıların" (Müslüman-Türk ahali kastediliyor- G.M.) cesetleri üzerinde kanla yeşerileşecek. Böyle bir cehennemin ve şiddet dehşetinin oluşturma programı Ermenilerin şahsında en iyi, becerikli, sadık ajanlar bulmayı uman ve onlar aracılığıyla Türkiye'yi soymak, sömürgeye, müttefiklerin mali kapitalının yönlendirme alanına çevirmek isteyen müttefik emperyalizm tarafından başarıyla destekleniyor...”

“Batı Ermenistan”la ilgli Ermenilerin  fikrini  bölüşmeyen ve onu zararlı sayan yalnız Anastas Mikoyan olmamıştır.  Ermenistan’ın İlk babakanı olmuş Hovhannes Kaçaznuni 1923 yilinnda Ermeni Devrimci Federasyonu – Taşnaksütyun Partisinin Bukreşte düzenlenen Kongresine sunduğu  konuşmasında itiuraf etmişti ki, “Sevr bizi kör etmişti”...    Tanınan Ermeni fikir adamları içerisinde Mikoyan taraftarları ve ve bu fikrin taşıyıcıları, az da olsa vardır. Onlar bu gün de “ Batı Ermenistan” düşüncesini zararlı buluyorlar. Tanınan Ermeni yazar Hrant Matevosyan kendisinin “Ermeniler ve imperiyalar” adlı makalesinde Ermenilerin bağımsız bir devlet içinde yaşaya bilmemesini dile getirerek bu fikre geliyor ki, Ermeniler imperiyalar içinde oldukları halde kendilerini daha serbest, daha özgür hiss ediyorlar.    Matevosyan ve digerleri bu fikirlerinden dolayı  bir çoğu takip edilmekte idiler. Erivan’da Mikoyanın heykeli defalarca pis hale getirilmiş, onun kaldırılması meselesi talep edilmiştir. Bu gün yine de Ermeni gençliği inandırılmaktadırki, "Büyük Ermenistan" ne zamansa gerçekleşecek.  Ermeniler bu arazilere dönecekler. Ermeniler burada devlet kuracaklar!

Ermeni araştırmacıların eserlerinde "iki Ermenistan" konusu  hergün işlenen  temalardır: Batı Ermenistan ve Doğu Ermenistan. Modern Ermeni basınının, medya kuruluşlarının ve araştırma merkezlerinin faaliyetleri bu konuları her zaman gündemde tutmaktadır.  Onların bahsettikleri “Doğu Ermenistan” denilen yer 1991 yılından bu yana BMT üyesi olan, dünyanın kabul ettiği, belli sınırları olan Ermenistan Cumhuriyeti'dir. "Batı Ermenistan" ise hayali "Büyük Ermenistan" ın bir hissesidir, “en eski zamanlardan yalnız  Ermenilere ait mekandır.” Türkiye'nin Doğu Anadolu'sunun şimdiki anda 11 vilâyetini ahate etmektedir. Bu aslında açık  şekilde bir devletin başka bir devletin toprak bütünlüğünü tanımamaktır ve ona karşı arazi iddialarını bu ve başka şekilde dile getirmektir. Ermeniler bu arazilerde bir devlettten bahediyorlar. Bu arazilerde hiç zaman Ermenilere ait devlet olmamıştır.

1915 yılında  Birinci Dünya savaşı sırasında Ruslar tarafından işgal edilen Van’da oyuncak bir "Ermeni yönetimi" oluşturulmuştu. Aslında bu bir Ermeni devleti kurma denemesi idi, görüldü ki, bu alınmayacak, vazgeçildi. Ermeni basınında bundan da "devlet" olaraq  bahsetmekteler. I Dünya savaşının daha sonraki yıllarında bu toprakların Ermeni çetelerinın ellerinden kurtarılmasını, onun tahliye edilmesini ise “Aravot“ Gazetesi  "işgal" adlandırıyor. Ermeni basınında ve yazarların bazı eserlerinde daha bir ifade de yer almaktadır: "Wilson Ermenistanı."  Bu ne demektir? Bellidir ki, Birinci Dünya savaşı'ndan sonra galip devletlerin "menü"süne yapay bir "Ermeni meselesi" çıkarılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu'nun kaderi meselesi söz knusu haline getirilmişti. Ermeni diasporası yeni “oluşturulacak” "Ermenistan" devletinin sınırlarını dikte elemeye başladı. O zaman Osmanlı İmparatorluğu ve Ermenistan Cumhuriyeti arasında 1918 yılında Batum anlaşması imzalansa ve Ermenistan'ın sınırları artık belli olsa da “Avrupa  kapılarında olan Ermeni heyetleri bundan memnun değildi ve "Ermeni meselesi”nin  bir çözüme ulaşmadığını iddia ediyordu, Ermeniler bir cumhuriyetle yetinmiyor, Osmanlı arazisinde ikinci bir Ermeni devletinin kurulmasını istiyorlardı. Sevr Antlaşmasındaki "Wilson Ermenistanı"nın yönetimini Ermenilere verilmesini talep ediyorlardı.

ABD Başkanı Wilson’un Doğu Anadolu vilayetlerinden oluşan bir Ermeni devleti kurmak planına Amerika'da itiraz edenler odu. Onu bölgeyi iyi tanımamakta suçladılar ve tutarsız karar vermekte itham etmeye başladılar. "Ermenistan" mandası konusunun araştırılması için 1 Ağustos 1919'da General James Harbord başkanlığındaki heyet Wilson’un kendısının talimatı ile Türkiye'ye geldi. Heyete 46 kişi dahil idi. Daha kimler vardı bu heyette? Tümgeneral Frank R. McCoy ikinci başkandı,tuğgeneral George V. Horn Moseley, doktor Albay Henry Beeuwkes, istihkam mühendisi Yarbay John Price Jackson, hakim Yarbay Jasper Y. Brınton, Albay Edward BOWDITCH, Deniz Kuvvetleri Komutanı W.W.Bertholf, Kurmay Binbaşı Lawrence Martin, kaptan Stanley K. Hornbeck, Belçika ve Kuzey Fransa Amerikan Yardım Komisyonu Başkanı William B. Pólland, Wiscounsin Üniversitesi Profesörü, Amerikan Barış Görüşmeleri Komisyonu'nun mali müşaviri W.W.Cumberand, Ticaret Bakanlığı Ticaret Müsteşarı Elliot Grinnel. Ayrıca subaylar, katipler ve tercumanlar da vardı. Heyetin ermenice çevirmeni binbaşı Şekerçiyan ve teğmen Haçaturyandı, onlar Ermeni asıllı amerikan subaylardı. Türkçe tercüman ise Robert Kolej'den Hüseyin Pektaş idi.

Harbord başkanlığındaki heyet iki ay boyunca Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya'yı gezip dolaşmışdı. Onun görevi uzun yıllar bu topraklarda giden savaşın sona erdirilmesi için bölgenin Amerikan mandası altına alınıb- alınmamasını ve Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti qurulub- kurulamayacağını araştırmaktı. O burada Ermeni temsilcileriyle, Türklerle, Sivas Kongresi'nin gittiği günlerde Mustafa Kemal Paşa ile buluşmuştu. Heyetin araştırmalarının sonucu o olmuştu ki, Amerika Harbord raporlarına dayanarak burada bir Ermeni devletinin kurulmasını desteklemekten vazgeçiyordu. Manda teklifi de ABD Senatosu'nda reddedilirdi .. Bunları Ermenistan'da çok iyi bilirler, ama Harbord’u "Türklere satılmış bir şahıs" olarak göstermeye çalışıyorlar. Doğu Anadolu ve Kafkasya'da araştırmalar yaparak Ekim ayında ABD'ye dönen Harbord heyetinin cumhurbaşkanına sunduğu tespitler, şimdiye kadar Vilsonun önüne konan verilerden çok farklıydı. "Yola çıkarken gerçekten bir Ermenistan ve katliamlar göreceyimizi umuyorduk" diyen Harbord, heyetinin yapmış olduğu araştırmalar sonucunda bölgede hiç bir zaman ve hiç bir şekilde Ermeni çoğunluğunun olmadığına tanık olmuştu. Heyetin, incelemeleri sonunda Türklerle Ermenilerin dış etkilerden uzak yüzyıllardır bir arada,barış ve güvenlik içinde yaşamış olduklarına inanmıştı. Ayrıca, Türklerin Ermenilere karşı herhangi bir şekilde "soykırım" hazırlığında olmadıklarını da görmüştü. Ermenilerin Rusya sınırında yığışdıqlarını gözlemlemiş ve Erzurum çevresinde sivil halkın Ermenilere saldırıya hazırlanmakta oldukları ile ilgili (daha önce böyle iddialar vardı-Q.M.) en ufak bir delile rastlanmadığını açıklamıştı. Tam aksine, Türkiye'ye geri dönen Ermenilerin hayatlarının tehlikede olduğunu düşündürecek bir hadiseyle karşılaşmamıştı. Bunlar idi raporda yer alanlar. Gariptir ki, bu raporun teslim edildiği gün-24 Nisan 1920’dir. Şimdi Amerika hangi gerçeğe inanıyorr: General Harbord’un 24 Nisan 1920 raporuna, yoksa Ermenilerin 100 yıldır ortaya attıkları sözde " Ermeni soykırım" iddialarına?

General James Harbord yaptığı incelemeler sonrası hazırladığı raporda şunlara yer vermişti:

• Ermeniler’ın katledildikleri ile ilgili ortaya atılan iddialar doğru değildir.

• Anadolu, kaynak itibarı ile ABD'nin ihtiyaçlarını karşılayabilecek zenginlikte değildir.

• Anadolu'da mücadele verenler, yaptıkları iş konusunda kesin kararlıdırlar

Ermenilerin sık sık bahsettikleri Sultan hükümeti tarafından imzalanan Sevr Antlaşması da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından tanınmadı. 1920 Eylül'ünde artık Ermenistan-Türkiye savaşı başlamıştı. Ermenistan-Türkiye sınırları ile ilgili tüm sorulara 1921. yıl Moskova ve Kars antlaşmaları ile cevap verildi.  Ve konu son buldu.

Ermenistan Cumhuriyetinin ilk Başbakanı olan Hovhannes Kaçaznunininin bu fikri de ilginçtir: "Neticede bağımsız olarak, Türklerle ortak dil bulmak için daha fazla çaba göstermeli idik, fakat bunu yapmadık. Bizzat biz savaşı istiyorduk. Sınırda askeri harekâtlar başlamıştı ki, Türkler barış önerdiler. Tekliflerini geri çevirdik. Bu büyük bir suç idi ... Bugün anlıyoruz ki, Sevr anlaşması yerine Türklerle doğrudan bir anlaşmaya yanaşmış olsaydık, çok şey kazanırdık. "

1923 yılında Lozan  Konferansında  eski Osmanlı Ermenilerine bir "milli ocak" oluşturulması öngörülmüştü. Ama Ermeniler ya "Birleşmiş Ermenistan" (Միացյալ Հայաստան - Miatsyal Hayastan), ya da "Büyük Ermenistan" (Մեծ Հայաստան) istiyorlardı, bu ise aslında mümkün değildi.

1917 yılında  Diaspora Ermenileri  "Batı Ermenistan" adlı sürgünde bir “devlet”-örgüt oluşturdular, düzenledikleri Birinci Kurultay’da gelecekte Sevr Antlaşması ile öngörülen topraklara iddialarını yeniden ortaya koydular. Mühacirette "Batı Ermenistan Hükümeti" denilen  bu kurum 1919 yılında gerçekleştirilen ikinci kurultayı Erivan'da olmuştu. Esas mesele gibi "Batı Ermeniler" in sorunlarını çözmek amacı ile toplanmıştı bu kurultay. Baş girişimci olan general Andranik ve Paris Barış Konferansı'nda Ermeni delegasyonunun başkanı Boğos Nubar Paşa burada konuşma yapmışlardı. Bu kongrenin Ermeniler için önemli sonucu o olmuştu ki, ilk Ermenistan Cumhuriyeti'nin gücü ve Boğos Nubar Paşa'nın komutasındaki Milli  Ermeni Heyetinin ortak çabaları sonuc vermişti. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr anlaşması imzalanmıştı. Ermenistan özgür ve bağımsız devletler oluşturma düşüncesinin fiilen hayata geçirilmesi için planını gerçekleştirmeğe çok yakındı. İkinci Kurultay Ermenilerin sorunlarının dikkate alınması anlamında da başarılı sayıla bilirdi. Ermenistan Cumhuriyeti kendi hayatını SSCB bünyesinde sürdürdüğü 1920-1991- yıllarında "Batı Ermenistan" meselesi yine de arka plana geçmemişti. Ermeni diaspora örgütleri onun gündemde kalması için her türlü yöntemleri kullanmışlardır. Kitaplar yazılmış, filmlerde ondan bahsedilmiş, devletin üst kademesinde bu mesele her zaman konuşulmuştu. 70-80 yılları Ermeni terör faaliyetleri de bu amaçla, “Batı Ermenistan”ı dünyaya duyurmak için. 1991 yılında Ermenistan bağımsızlığını kazanandan sonra hem Diaspora Ermenileri, hem de Ermenistan Devleti tarafından "Batı Ermenistan" konusu birinci sıraya konulmuştur. "Ermeni meselesi" nin çözülmediğini, ya da adil çözüme ulaşmadığını öne süren Ermeni ideologlar Azerbaycan topraklarında Ermeni devletinin kurulması ile yetinmiyorlar.  Yeni araziler elde etmek iddiaları resmi devlet ideolojisine dönüştürülmüştür.

1990'lı yılların başlarında Karabağ'a gönüllü olarak savaşmaya gelen eski asalaçılar "Batı Ermenistan" fikrini yeniden ortaya attılar.  “Batı Ermenistan” fikrinin teorisyeni Karabağ "Kurtuluş Ordusu"nun komutanlarından, eski ASALA üyesi Leonid Azgeldyan oldu. Karabağ savaşından önce de "Batı Ermenistan" fikri çeşitli Ermeni topluluklarının konusu idi, Ermenistan basınında milliyetçi duygularla yazılmış yüzlerce makale ve kitaplar "Batı Ermenistan"ı (Doğu Anadolu”yu) yeniden elde etme uğruna geniş bir harekete dönüştü. "Ermeni halkına karşı tarihsel adaletin restorasyonu" adıyla toplantılar yapılıyordu, Karabağ'da Ermenilerin geçici üstünlüğü Ermeni ulusal kurumlarını da, siyasi partilerini de "Batı Ermenistan"ı daha güncel hale getiriyordu.

Yeni dönemde Birinci "Batı Ermenistan" Kongresi 17 Aralık 2004 yılında Ermeni işgali altında bulunan Şuşa şehrinde gerçekleştirildi. Konuyu gündeme getirmekle önemli amaçlardan biri sözde "Ermeni soykırımı" nın kabul ettirilmesine destek hedefleniyordu, hem de bu Türkiye'ye karşı yürütülen politikada önemli faktör olacaktı. En önemlisi ise tarihte yaşananlar yenilenecekti, Doğu Anadolu'da bulunan vilayetlerin, bu toprakların Ermenilere aitliğine dikkat çekilecekti. Dolayısıyla Türkiye'ye karşı toprak iddialarını daha sistemili, daha kurumsal düzeydegötürmek amacı açık gözüküyordu. Kongrede söylendiği gibi, "atalarının topraklarına geri dönmek için teşkilatlanmak ve Ermeni varlığını Batı Ermenistan nüfusunun, bu bölgeden bir zamanlar gitmiş adamların torunlarının varlığını ve oraya dönme kararlığını gösterme gibi bir gayret sarfedecekti".

 Kongrede önceliklerinden biri olarak öne "Ermeni soykırımı" nın uluslararası ve Türkiye tarafından tanınması kesin olarak kararlaştırımıştır, Türkiye'nin tazminat ödemeye mahkum edilmesi için mümkün olan tüm araçları kullanılması öngörüyordu. Kongre'ye 1500'den fazla delege katılmıştı. Onların kararı ile  Armenak Abrahamyan başkanlığında "Batı Ermenistan" Ermenilerinin Ulusal Konseyi kurulmuş, internet aracılığıyla "Batı Ermenistan" Milli Konsey üyeleri seçilmişti.

 Yeni dönem İkinci "Batı Ermenistan" Konqesi 2009 yılının 21-22 Kasım’ında Paris yakınındaki Sevr (Fransa) kasabasında (Kongre’nin Sevrdə geçirilmesinin de özel anlamı vardı) yapılmıştı. Mhitaristlere ait "Samvel Murad" okulunda düzenlenmişdi. Kongrede "Batı Ermenistan"dan ve çeşitli ülkelerden gelmiş Ermeni Ulusal Konseyi (ANC) temsilcileri iki gün boyunca tartışmalara katılmışlardı. Kongrede konuşma yapanlar arasında Ermeni Ulusal Konseyi kurucularından olan BM bünyesinde oluşturulan Yerel halklar Forumu'nda "Batı Ermenistan" ın temsilcisi Armenak Abrahamyan da olmuştu, Karabağ'da savaşan Ermeni gönüllülerinin temsilcisi, "Monte Melkonyan" Vakfı Müdürü, eski terörist Alek Yenikomşyan, “Miras”Partisinden Ermenistan milletvekili, Zaruhi Postancyan, ANC üyesi, "Sardarapat" hareketinin lideri eski terörist Jirayr Sefilyan, tarihçi, "Batı Ermenistan"ın Ermeni Mimari Eserlerinin Öğrenilmesi Kurumu direktörü Samvel Karapetyan, Dağlık Karabağ Tarih-Etnografi Müzesi müdürü Melan Balayan, Cavaxetiya Ermenileri Assamblesi (Gürcüstan- Ahıska) Başkanı Ludvig Petrosyan,  ASALA-nın yan kuruluşlarından olan "Uht Ararati" adlı ultra millliyyətçi örgütün koordinatörü Tigran Paşabezyan veb. katılmıştılar.   Kongre çerçivesinde “Batı ErmenistanErmenilerin hakları”  isimli bir seminer- yuvarlak masa düzenlenmiş, bazı sorunlar tartışılmıştı: Kongre’de aşağıdaki alanlarda 2010 yılında örgütün faaliyetlerine ilişkin bir kararın kabul edilmesi  ile sonuclanmıştı: adalet ve strateji, kültür ve gelenekler, siyaset ve geosiyaset, sağlık, sosyal ve eğitim programları, ekonomi ve gelişmeler ana konular olmuştu.

Kongrede yer alan konuklar arasında “Kürdistan hükümetinin” (Irak) temsilcisinin yer alması da dikkat çekmişti, aynı zamanda Paris Kürt Enstitüsü'nden olan akademisyenler, çeşitli ulusal topluluklar bünyesinde faaliyet gösteren gençlik ve öğrenci örgütleri de katılmıştı.Kongre’ye Türk Gazetecileri almamışlardı.

Kongre 22  Kasım’a kadar devam etmişti, bunun da ermeniler için sembolik anlamı vardı, çünkü 89 yıl önce 22 Kasım günü ABD Başkanı W.Wilson tarafından “Batı Ermenistan” ve Türkiye sınırlarını belirleyen  bır belge söz konusu olmuş ve  bu Sevr Antlaşması ile sonuçlanmıştı. Kongre’de "Batı Ermenistan" kökenli bütün insanlara çağrı yapılmıştı, onlardan bu işe destek verilmesi istenmişti.

"Batı Ermenistan" ın bir sonraki, III. Kongresi 27-28 Kasım 2010 yılında Marsilya’da (Fransa) gerçekleştirilmişti.  "Sürgünde  Batı Ermenistan Hükümeti "nin kurulmasına ilişkin deklarasyon ilan edilmişti.

"Batı Ermenistan" Ermenilerinin IV. Kongresi ise 10-11 Aralık 2011 tarihinde  bu kez Paris'te olmuştu. Buna Ermeniler 1917’den başlayan  "Batı Ermenistan"la ilgili düzenlenen kurultayların 3.sü diyorlar Bu  Kurultayın da Ermeniler açısından önemi ondan ibarettir ki,  bu Kurultayda "Batı Ermenistan Milli Meclisi”'nin  kurulmasına karar verilmişti. Bu kurultayda  gelinen noktalardan biri de o idi ki, çeşitli ülkelerde "Sürgünde Batı Ermenistan Hükümeti" nin şubeleri yaradılsın. Rusya Ermenileri Komitesinin başkanı Ara Abrahamyan  bununla ilgili '' Yerkramas'' gazetesine yaptığı açıklamada bu işe çok önem verdiklerini vurgulayarak, "Ermeniler arasında faaliyet birliğini sağlaması durumunda, Batı Ermenistan hulyadan gerçeğe dönüşecek ..." diyordu.  Bundan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde, Fransa’da, Ortadoğu ülkelerinde ve diğer yerlerde Ermeni diasporasının temsilcileri bu işi daha da faallaştıra bilmişlerdi. Bu kurultayda " Batı Ermenistan Hükümeti”nin malum deklorasyonu kabul edilmişti. Ermenistan'ın siyaset ve devlet adamları, tanınmış bilim ve `kültür adamları, diaspora liderleri tarafından imzalanan daha önce 4 Şubat 2011 tarihli " Batı Ermenistan Hükümeti”nin deklorasyonu ile ilgili Rus Gazeteci Vyaçeslav Tarasova konuşan "Sürgünde Batı Ermenistan hükümeti”nin Dış Siyasi Meseleler Komitesi Başkanı Aram Mkrtçyan şöyle demişti:

"Batı Ermenistan hükümeti Batı Ermenistan'la ilgili Wudrov Wilson’un verdiği siyasi-hukuki kararın mirasçısıdır, 4 Şubat 2011 tarihinde bir daha deklere edildi. "Sürgünde Batı Ermenistan" hükümetinin temel amaçları şunlardır: Kilikya Ermenileri dahil olmakla Batı Ermenistan kökenli ve çeşitli ülkelerde yaşayan Ermenileri bir devlet bünyesinde birleşdirmek, "Batı Ermenistan"ı  Türk esaretinden kurtarmak.  Uluslararası hukuk kuruluşları  ve siyasi kurumlar Wudrov Wilsonun verdiği kararı yerine getirmeye borçludurlar, Batı Ermenistan Ulusal Konseyi ve hükümetinin vereceği kararlar uygulanmalıdır".

İlan olunmuş bu "Sürgünde Batı Ermenistan" "devleti" daha ileri giderek kendince tarafsız kalmakla  ve silahsızlandırılma  ile ilgili  “bir sözleşme” de kabul etmiştir.  Bunlarala ilgili Ermenistan’ın televizyonlarında tartışmalar yapılır ve burada beyan ediliyor ki, “Batı Ermenistan’da, Kilikya’da yeni bir Ermeni devletinin kurulması tarihi sorunların çözülmesine bölge halklarına barış getirecektir.  Ve bu bölgede "insanlık uygarlığının korunmasına önemli ölçüde etkisini gösterecektir". “Şant” Televizyonu’nun Türkiye uzmanı Artyom Yerkanyan diyor ki, Ortadoğu'da siyasi durumun iyileştirilmesi kanun çerçevesinde bölgemizde yeni bir dünya düzenini kurmak için böyle bir sivil devletin kurulmasına ihtiyaç vardır.

" Sürgünde Batı Ermenistan hükümeti” kendi meclisini de kurmuştur. "Batı Ermenistan Ulusal Meclisi" ilk toplantısını 17-21 Ocak 2014 yılında Paris'te düzenlemişti, burada Parlamento Başkanı ve "Batı Ermenistan hükümeti’nin başbakanı seçilmişti. Kasım 2013’de yapılan "Batı Ermenistan Ulusal Meclisi" toplantılarının birinci oturumunda o tarihe kadar verilen kararlar onaylanmıştır. 1Batı Ermenistan Ulusal Meclisine 64 milletvekilinin seçilmesi ile ilgili Batı Ermenistan Ulusal Meclisi’nin Merkez Seçim Komisyonu’nun  onayı da kayıtlara geçmiştir.  İlk Oturum’da  Meclis Yönetici organları ve Meclis Daimi Komitesi oluşturulmuştur. "Batı Ermenistan Parlamentosu" nin Başkanı da seçilmiştir. Bu: Armen Ter-Sarkisyan (Rusya) olmuştur. "Batı Ermenistan" yapı olarak başkanlık cumhuriyeti olarak  ilan edimişdir, Armenak Abrahamyan (Fransa) "Batı Ermenistan" Cumhurbaşkanı görevine aday olarak gösterilmiş ve seçilmiştir.  Yemin töreninden sonra  "Batı Ermenistan Cumhurbaşkanı" Armenak Abrahamyan Tigran Paşabezyan’ı "Sürgünde Batı Ermenistan" ın Başbakanı (Ermenistan) olarak takdim etmiştir. Başbakan da seçilmiştir. Böylece “Batı Ermenistan” parlamentosunun ilk oturumu kendi işini sona erdirmiştir.  Bu kararların  verilmesine kadarsa Milli Konsey’in 24 Mayıs 2013, 22 Kasım  2013 ve 1 Aralık 2013 tarihli kararları, "Batı Ermenistan Ulusal Meclisi oluşumu hakkında" Bildirisi olmuştu ve daha sonra ise Batı Ermenistan Ulusal Meclisi seçimleri olmuştur. Seçimler doğrudan ve gizli oylarla yapılmıştı. Ermenistan, Rusya, Fransa, ABD, Cavahetya (Ahıska- Gürcistan), Almanya ve Suriye'den olan Ermenilerden ibaret  15 kişilik Batı Ermenistan Ulusal Meclisi ve Merkez Seçim Komisyonu (MSK) kurulmuştu, “Batı Ermenistan” vatandaşı olan 41 ülkeden 17.837 seçmen kayıt yaptırmış, onlar "Batı Ermenistan Ulusal Meclisi" üyeliğine adayların seçilmesi ile ilgili oy hakkına kabul edilmişlerdir. Bu seçmenler Ermenistan Cumhuriyeti, Dağlık Karabağ, "Batı Ermenistan", Rusya, Fransa, Abazya, Cavahetya (Ahıska- Gürcistan),, Ukrayna, Kırım, Gürcistan, Letonya, Litvanya, Moldova, Beyaz Rusya, Kazakistan, Özbekistan, ABD, Kanada, Arjantin, Uruguay, Brezilya, Meksika, Avustralya, Almanya, Yunanistan, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Avusturya, İsveç, Danimarka, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, İsrail, İran, Suriye, Lübnan, Irak, Kuveyt, Mısır ve Türkiye ve b. kapsamaktadır.

 Bu kongrelerde "Batı Ermenistan" a dahil edilecek bölgelerin listesi verilmiştir: "Batı Ermenistan Ulusal Konseyi ve “Batı Ermenistan Hükümeti” (de-yure) ve aslında (de facto) Batı Ermenistan Ulusal Meclisi bu toprakları “Batı Ermenistan”ın  işgal edilmiş  toprakları sayıyor: 1. Van; 2. Bitlis; 3. Erzurum (Karin); 4. Trabzon (Hamshen); 5. Sivas (Sebastya); 6. Diyarbakır (Tiqranakert); 7. Harput (Kharberd); Kayseri, Maraş, Adana, Zeytin, Antep, Antiok dahil) 8. Kilikya; 9. Kars (ve Sürmeli); 10. Cavahk; 11. Nahçıvan ".

Sözde “Batı Ermenistan Ulusal Konseyi” ve “Batı Ermenistan Hükümeti” Batı Ermenistan nüfusunun haklarını koruma ve  onlar için olağanüstü imkanların sağlanmasında temel bileşeni olan topraklara sahip olma hakkını tartışmasız ve hukuki olarak kabul ederek tüm dünya Ermeniliğini mücadeleye çağırdı.  “Batı Ermenistan” vatandaşlığı almak için bu seçimlerde aktifyer almak!

Uluslararası alanda imzalanmış bu belgelere göre:

1). "Türkiye Ermenistanı hakkında" Sovyet Rusya Halk Komiserleri Sovyeti’nin 29 Aralık 1917 (yeni:11 Ocak 1918), dekreti (Bu belgeyle Rusya hükümeti Ermenilerin kendi kaderini tayin etme, tam bağımsız devlet kurmaya kadar hakkını desteklemişti)

2). ABD'nin 28. Başkanı Wudrow Wilson'ın 1920 Kasım’ın 22’de Ermenistan ve Türkiye sınırlarının belirlenmesi ile ilgili verdiği karar.

3) BM "Sömürge ülkelerine ve halklarına bağımsızlık verilmesi hakkında" 14 Aralık 1960 Beyannamesine uygun olarak Kilikya Ermenileri de dahil “Batı Ermenistan”ın  bağımsızlığının tanınması hakkı;

4) BM 13 Eylül 2007 tarihli "Yerli halkların hakları hakkında" Beyannamesine uygun olarak ve tüm yukarıda belirtilen hükümleri ve belgelerin ışıüında Batı Ermenistan Ulusal Konseyi ve hükümeti düşünüyor ki, tarihi, geneloji, kültürel, siyasi hakları olan yerel insanlar olarak “Batı Ermenistan” Ermenileri kendi tarihi vatanları olan “Batı Ermenistan”da, dedelerinin vatanında devlet kurma hakkı vardır. Bu, Türkiye hükümetinden  talep edilmelidir.

“Batı Ermenistan Ulusal Konseyi” Bildirisi'nde (4 Şubat 2011 Paris, Fransa) vurgulanıyor ki, "Batı Ermenilerinin Ulusal Konseyi”, Batı Ermenilerin iradesini ifade ederek ve bu halkın isteklerini ve adaletin uygulanmasında, insanların kendi sorumluluğunu anlayarak aşağıdaki uluslararası standartlara göre kararını ilan eder:

a) Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş insan hakları prensipleri;

b) uluslararası hukukun kriterleri;

 c) Ulusal Konsey 17 Aralık 2004'te yapılan kurultayda Batı Ermenistan Ermenilerinin kendi kaderini tayin hakkı, ihtiyaçlarının ödenmesi için devlet yaratma hakkını dikkate alarak bu belgeyi "Sürgünde Batı Ermenistan" hükümetinin şekillenmesinin başlangıçı ​​ilan eder. Ermenilerin dedikleri, 4 Şubat 2011 tarihli Paris bildirisinin birinci maddesinde yer alan "hukuki belgeler" nelerdir? Onlar ne derecede hukuki ve yasaldır. Onlara bakalım.

Önce Rusya Federasyonu Hükümeti'nin 29 Aralık 1917 dekreti.

Bu dekretdə Rusya sınırları belli olmayan, halen savaş içerisinde olduğu Osmanlı Devleti'nin topraklarını nasıl "Batı Ermenistan" hesab etmeli ve bu  isimle neden tanımalı idi?  O tarihlerde  Rusya’da bolşevikler iktidara yeni gelmiştiler ve henüz dış politikayı bile bir diplomatik temel üzerinde oturda bilmemişlerdi. Bu dekretin verilmesi şaşırtıcı idi, şaşırtıcı olduğu kadar dayasal değildi. Karşı taraf Osmanlı devleti elbette bunu kabul edemezdi. çünkü Rusya adlı devlet tarih sahnesinde henüz yoktu ve onun verdiyi bu kararname, hukuki sayıla bilmezdi,  o deklorativ nitelikte idi. Adından da belli idi: dekret. Ermeniler buna esaslanarak burada birdevlet olmasını iddia edemezler.

 Ermenilerin üzerinde durdukları ikinci "belge" 2 Ocak 1918 yılında guya "Batı Ermenistan hükümeti"nin ricası üzerine  onun bağımsızlığının Fransa tarafından tanımasıdır. Bu oldukça  komik "belge" dir, tabii ki,  Osmanlı ile savaşta taraf olan ülkelerden biri olan Fransa bu ricayı kabul edecekti, ama Fransanın böyle bir devletin kurulmasına izin vermesi mümkün değildi. Bu "belge" in de hiçbir hukuki yanı yoktur.

 Ermenilerin referans yaptıkları üçüncü argüman da yasal sayılamaz. Bu 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr sözleşmesidir, ABD Başkanı Wudro Wilson'ın 22 Kasım 1920 tarihli kararıdır. Ermeniler iddia etmektedirler ki, bu belgeler de-yure ve de-facto bugün hukuki geçerliliğini kaybetmemiştir. Mağlup ülke olarak 10 Ağustos 1920  yılında Osmanlını imzaladığı Sevr Antlaşması 1923 Türkiye Cumhuriyetinin imzaladığı  Lozan Andlaşmasının  ile yok hükmündedir. Lozan anlaşmasından sonra bütün ondan önceki anlaşmalar geçerliliğini yitirmiştir.

Daha sonra Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 14 Aralık 1960 №.15-14 vatanlarını kaybetmiş halklarla ilgili İstiklal Beyannamesi "dile getiriliyor". Bu Beyannamenin Ermenilere hiçbir aidiyyatı yoktur. Halklara tanınan kendi kaderini tayin etme hakkından Ermeniler yararlanmışlardır,  Türklere ait Erivan hanlığının topraklarında 1918'de Ermenistan Cumhuriyeti ilan edilmiştir.

 Bildirinin ikinci maddesinde "Batı Ermenistan" Ermenilerinin hakları ile ilgili meselelerin,kültürel varlıkların restore edilmesi ve uygulanması sadece “Batı Ermenistan hükümeti”nin himayesi altında mümkün olduğu kaydedilmiştir. Sürgün edilen Ermenilerin ikinci neslinden olanların vatanlarına dönme hakkı, atalarının vatanında toprağa sahip olmak ve orada yaşamak hakkından bahsediliyor. Ermeni araştırmacılar Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlunu bir söylemini sık-sık yorumluyor. Bu, Davutoğlunun Türkiye kökənli Ermenilerin torunlarına vtatndaşlık hakkı verilmesi ile ilgili fikridir.  Ama Ermeniler ait  mal-mülkün, emlakların tek yasal kuruluş olan "Batı Ermenistan hükümetine" iadesi talep ediliyor. Bu zaten "Batı Ermenistan" Ermenilerinin hakları ile ilgili yayılan bildiride de yer almıştır. 

  Böyle bir bildiri oldu olmadı  "Batı Ermenistan" a dönme planı ve programına Ermeniler zaten yıllardır hazırlanıyorlar. "Ermeniler bu konuyu dünyanın gündemine çıkarma için çeşitli araçlardan yararlanıyorlar. “Batı Ermenileri Ulusal Meclisi”nin Avrupa'daki örgütleri "Fransa'nın Sevr şehrinde yapılan kongreyi tüm  dünya basınına iletmiştiler. " Yerkir "gazetesinde yayımlanan haberden belli oluyor ki, bundan önce ilk iki Kongre - 1917 ve 1919’da olan Kurultaylardan  halkın haberi olmadşüşna gğre bunlara tıkrarlamakta yarar var. Onu bir kez daha dikkat merkezine getırmek, talepleri yenilemek Ermeniliğin yeni görevi  olmalıdır. Bu Kurul ile Batı Ermenilerini temsil edecek Uluslararası bir Milli Konsey düzenlenmesi ve 2015’in başından başlayarak “Ermeni soykırımı”nın 100. yılı kapsamında Türkiye aleyhine propagandanın hızlandırılması kararlaştırılmıştır. Bu girişimlerden en dikkat çekeni, 2012-2013 yılı Eylem Planına dahil edilen "Batı Ermenilerinin" 1915 Tehcir sırasında yaşadığı kayıp ve zararların belirlenmesi ve "Armenian Forum of Lawyers" adı altında bir yapının oluşturularak ulusal ve uluslararası mahkemelerde tazminat davalarının açılması faaliyetleridir.  Plana uygun olarak  Ermenice Gazeteler ve diğer basın yayın kruluşları Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı Tazminat davalarını da sürekli gündemde tutmalıdır. 2009 yılından bu yana Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ve TC Ziraat Bankası aleyhine tazminat davaları devam etmektedir. 2013 yılından itibaren uluslararası, ulusal ve akademik alanda öne "Ermeni soykırımı" nın kabul edilmesini amaçlayan toplantı, seminer, konferans, kitap, makale yayınlanması gibi çalışmalar hız kazanmıştır. " Bunlar bizi "Batı Ermenistan" a dönmeye yakınlaştıracak". Ermeni basınında her gün böyle haberlere rastlamak mümkündür. Bu çerçevede 2010 yılının Nisan ayında Armenian Film Foundation isimli kurumla Güney Kaliforniya Üniversitesi "Shoah Foundation Institute" arasında " Ermeni soykırımı" tanıkları ile yapılan 400’e kadar görüşün yayınlanması öngörülmüştür Hazırda Ermenistan Arşıvler İdaresi elindeki kayıtların yayınlanması ile ilgili çalışmalara başlamıştır. Arşivle ilgili diğer bir haberde (Haykakan Hanrapetutyun) "Ermeni soykırım" ının tanıklarından bahsediliyor. Yazılıyor ki, Ermenistan Milli Arşivi’nde  "Ermeni soykırımı" ile ilgili yeterince belge vardır,  bir basın toplantısında Ulusal Arşiv Direktörü Amatuni Virapyan demiştir: "Milli Arşivde Soykırımı ile ilgili 12 bin belge vardır ve bunlar 3 gruba ayrılıyorr: Devlet belgeleri, soykırımı yaşayanların ifadeleri, (bunlar en kıymetlileridir), diğer ülkelerden getirilen belgeler ... Bu arşiv belgelerinde “Batı Ermenistan” ın  vilayetleri, yerleri ayrılıkta yer almakta.

Basında 2015 öncesinde yeniden gündeme getirilmeye çalışılan Türkiye topraklarında Ermenilere ait mal-mülk davaları konusu ile ilgili haberlerde gösteriliyor ki, bu meselenin üzerine de önümüzdeki yıllarda gidilecek. Diaspora Ermenilerinin tazminat ve toprak taleplerine "Soykırımı" iddialarının bir tür yeni propagandası olacaktır. Tazminat ve toprak taleplerinin, öncelikle Amerikan kamuoyu arasında, daha sonra uluslararası alanda propagandasının yayılmasınını sağlamak işi Ermeni basınının görevi haline gelmiştir. Ermeni TV-lerinin birçoğunun ABD'de temsilcileri var. "Sant TV" her günki haberlerinde ABD'de yaşayan eski Türkiye Ermenileri ile ilgili, onların bu ülkeye dönme umutları ile ilgili haberler verirler. Bu haberlerin ise % 70-80-i Türkiye, Ermenistan ilişkileri, "soykırımı" uğraşları, hedef ise her zaman olduğu gibi Türkiye ve Azerbaycan'dır.

Ermeniler sadece ABD'de değil, dünyanın farklı yerlerinde de “Batı Ermenistan”  Ermenileri için tazminat taleplerini artık açıkça dile gəttiirlər. Bu da planlı bir harekettir. 23-25 ​​Şubat 2013’de Lübnan'da Kilikya Ermeni Katolikosluğu tarafından düzenlenen "Ermeni Soykırımı: Muhasebeleştirme tazminat" adlı geniş katılımlı uluslararası konferansın malzemeleri Ermenistan basınında da verilmiştir. "Tert.am" sitesinde giden haberde deniliyor ki, bu konferansta Ermenilerin Türkiye'den tazminat taleplerinin daha yoğun bir şekilde dile getirilmesi amaçlanmıştır. Taşnak Partisi'nin ve Haydatın Erivan temsilcisi Kiro Manoyan, aslında Ermeni hükümetini zor durumda bırakacak bir açıklama bildirdi: "Ermeni toprakları bugün Türkiye'nin elindedir. Sabah Kürtlerin eline geçerse onlardan geri isteyeceğiz. Ermenistan'ın iade edilmesini istediği topraklar şu anda Türklerin kontrolü altındadır. Sabah bizim iade edilmesini talep ettiğimiz Ermeni toprakları Kürtlerin eline geçerse onlardan geri vermelerini talep edebilir miyiz? Bölgemizde gerçekleşecek köklü değişiklikleri seyirci olarak izlememek için, gidişatı yönlendirmeyi bilmeliyiz. Olayları yakından takip ederek hareket etmeliyiz. " Sözde "Ermeni soykırımı" nın 100. yılı arifesinde Ermenistan diplomatlarına büyük görevler verilecek. Başını yine de Fransa ve İsviçre'nin çekeceği Avrupa'da Ermenilerin hedefi «Jogovurd»un edindiği bilgiye göre “soykırımı”  Türkiye”nin tanımasıdır. Tanınmış şansonye Şarl Aznavur Serj Sarkisyan'dan onu Ermenistan'ın İsviçre Büyükelçiliği'nden geri çağırmasını rica ederken de bu işin arkasının bırakılması ile ilgili bazı düşünce ve sözlerini iletmişti. Böyle bir ifade kullanmıştı: "Tükürüm soykırıma"!  Bunu derken Aznavur isyan ediyor ve bundan vazgeçmeği tavsiye ediyordu.

“Batı Ermenistan”zaman-zaman dikkate sunan Ermeni Dini Merkezleridir. Kilikya Ermeni Katogikosluğu sözde "Ermeni soykırımı" nın 100. yıldönümü ile ilgili Türkiye'de yaşayan Ermenileri daha aktif olmağa sesliyor.  Kilisenin desteği ile  “Batı Ermenistan" el kitab serisi adlı proje ise bir zamanlar Ermeniler yaşayan vilayetlerden bahsediyor. Her kitap Ermenilerin Türkiye'de yaşadıkları bir şehri kapsayacak. "Nouvelles d` Arménie "nin verdiği bilgilere göre, Buzand Yegiayan tarafından kaleme alınmış "Adana Tarihi " adlı kitap zaten hazırdır. "Saimbeyli (Açın) Tarihi" adlı kitap da bu bölgenin kime aitliğini ortaya koyacak. Bu projeye Abu Dabi'de yaşayan Mahseredcyan ailesi maddi destek vermiştir. Arşak Alboyacıyanın Kayseri ve Tokatla ilgili yazdığı ve geçen yüzyılın 30'lu yıllarında Kahire'de yayınlanan 4000 sayfaya ulaşan kitapların da yeniden yayınlanması öngörülüyor.  Ermenice "Azatutyun" ( Özgürlük) Radyosunun haberinde, Fransa'da "Ermeni soykırımı" nı tanımağı öngören Yasa Tasarısını hazırlayan Fransa milletvekili, Fransa-Ermenistan Dostluk Grubu üyesi Valerie Boyer 24 Nisan'da Ermenistan'a gitmesinden, onun bu sefer sonrası Fransa'da Dağlık Karabağ'la ilgili Dostluk Grubu kurduklarını, bunun faaliyetlerine eski fransız milletvekillerini de dahil ettiklerini aktarıyor. Valerie Boyer, "Ermeni soykırımı" nın inkâr edenleri cezalandırmayı öngören Yasa  Tasarısının tekrar reddedilmesine üzüntüsünü belirtmiş, fakat buna rağmen Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi milletvekilleri ile birlikte konuyu yeniden gündeme getirmek istediklerini söylemiıtir. "Henaran" adlı internet sitesinde o, "Soykırım"ın tanınmasında ülkelerin yasama organlarının rolünden bahsedilmiştir. ""Soykırım"ın 100 yılında mevcut delillerin hukuki platforma getirilmesinin zamanıdır. Özellikle "Batı Ermenistan" la ilgili mevcut bütün araçlar kullanılmalıdır ki, bu topraklara Ermeniler geri dönsünler ve  burada kendi hakları olan devletlerini kursunlar. Özellikle 1917 yılında Rusya'nın verdiği kararname ve V.Vilsonun ilkeleri temelinde öngörülen toprakların Ermenilere aidliyini bildiren belge, Sevr anlaşmasında tespit olunan Türkiye- Ermenistan sınırları. Bu arazilerin Türkiye'den alınıp burada bir Ermeni devletinin kurulması Ermenilerin hakkıdır "

“Batı Ermenistan’a dönme” planının içinde türkiyeye karşı Tazmınat davalarının açılması özel yer alıyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Ermeniler yeri oldu olmadı davalar açmaktalar. Bu hem de o görüntüyü verecek ki, Türkiye bu toprakları, mal- mülkü Ermenilerin ellerinden almıştır  Ermeni kilisesinin iki temsilcisi -  Merkezi Eçmiadzin’de olan Bütün Ermenilerin Katolikosu Garegin II. ve Kilikya Katolikosu Aram I. tarafından yapılan bir sonraki "24 Nisan Bildirisi"nde bu fikirler yer alıyor: "1915 yılında Osmanlı boyunduruğundaki Ermenilerin ata topraklarında sadece 1 milyon 500 bin Ermeni öldürülmedi, aynı zamanda toprakları, malları ellerinden alındı, Ermenilere ait olan kiliseler, okullar, ikonalar çalındı, Osmanlı'nın varisi olan Türkiye'nin öncelikle bu soykırımı tanıyarak  aldığı canlar için tazminat ödeme ve Ermeni mal ve topraklarını geri verme zamanı gelmiştir, Ermeni ve Türk halklarının Barışmaları ve bölgenin istikrarı buna bağlıdır "  Türkiye aleyhinde 1915 yılındaki olaylara ilişkin menkul ve gayrimenkul malların ödeme iddiası ile Los Angeles'ta Garbis Davoyan ve Hrayr Turabyan adlı iki Amerikalı Ermeni hukukçu Merkez ve Ziraat Bankasına dava açmışdılar. San Francisco'da bir mahkeme 1915 olaylarında hayat sigortası olan Ermenilerin mirasçılarının sigorta şirketlerinden tazminat istemesinı yasal saymıştı. Buna dayanarak harekete geçen ABD'li 3 Ermeni, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ve Ziraat Bankası aleyhine 63 milyon dolarlık tazminat davası açtılar. Bu iddia avukat Vartkes Yegiayanla 63 yaşındaki Anahit Harutyunyan tarafından açıldı. Şikayetçiler, Adana'da NATO'nun İncirlik üssünü de içine alan yaklaşık 50 hektar alanın babalarına ait olduğunu ve bu topraklara 1915 olaylarından sonra Osmanlı tarafından el konulduğunu iddia ediyorlardı. Bir Ermeni'nin Ankara'daki Başkanlık iqametgahının yerleştiği Çankaya köşküne de babasına ait olduğu iddiası vardır.

"Sürgünde Ermenistan hükümeti” amaca ulaşmak için plan ve programlarla harekat ediyor. Bir zamanlar bu topraklarda yaşamış Ermenilerin varislerine belli haklar verilmesi meselesi en çok gündeme getirilen meselelerdendir. Osmanlı topraklarında bir zamanlar yaşamış ve 1915 27 Mayıs tarihli fermanla koç ettirilmiş tüm Ermenilerin torunlarına Türkiye vatandaşlığı verilsin

Bu propaganda Türkiye'nin özünde de tartışılmıştır. Devletin üst makamında  olan bazı kişiler bunun arkasında hangi amaçların saklandığının farkına varmadan  Ermenilerin varislerine vatandaşlık konusunu çözmenin mümkün olduğunu söylemekten bile çekinmemişler.  Onlar farkında değiller ki, Ermeniler bu vatandaşlık hakkını alarlarsa daha hangi iddiada bulunacaklar. Türkiye Cumhuriyeti'nin hoşgörü  göstererek ülkedeki Ermeni maddi kültür varlıklarını, kilise ve dini mabedleri restore etmesini de onlar bu sinsi amaçları için kullanmak istiyorlar. Van- Axtamar, Kars, Diyarbakır ve başka yerlerde restore edilmiş kiliselerin çevresinde Ermenilerin yeniden birikmesi ve buradan yeni iddialar seslendirmeleri daha kolay olacak- diye çağrılar hemen hemen bütün Ermeni basınını kapsamaktadır. Böyle bir  propaganda yapılıyor ki, bu yerlere yerleşmek gerekir, kimin tapusu varsa, ortaya çıkarsın, yada imkanı olan Ermeniler buradan mal-mülk, ev alsınlar. Son Kurultayda seslendiği gibi Ermenilerin "Batı Ermenistan" a sahiplenmesi için her yöntem geçerlidir.

Sonuç olarak söylenebilir ki, "Batı Ermenistan" yeniden ortaya atmakla Ermeniler aşağıdaki amaçları hedefliyorlar:

a) Tarih sahnesine yapay olarak çıkarılan "Ermeni meselesi" ni her zaman gündemde tutmak;

b) Kamuoyuna "Batı Ermenistan" ifadesini (Türkiye'nin Doğu Anadolu vilayetleri) yerleştirmekle bu arazilere iddiaları yenilemek;

c) Ermenistan ve Ermeni diasporunu içerisinde Türkiye'nin bu vilayetlerine dönme propagandası yapmak;

d) "Batı Ermenistan Parlamentosu" ve "Sürgünde" Batı Ermenistan hükümeti”nin faaliyetini genişletmek

e) Mahkemelere başvurarak bu arazilerin Ermenilere aidliyini "kanıtlamak";

f) Bir zamanlar burada yaşamış insanların torunlarına  Türkiye'den vatandaşlık almak;

g) Mümkün mertebe bu bölgelerde yerleşmek.

 Bütün bunlar Türkiye'ye karşı Ermənistanın 1991 yılında kabul ettiği Anayasa  Bildirgesinde yer almış toprak iddialarının bir hissesi, uluslararası düzeyde devamıdır.

Qafar Çaxmaqlı